Nobel Ekonomi Ödülü’nü bu sene ve geçen sene alan akademisyenlerin çalışmaları ülkeler için uzun vadeli refahın kaynağının teknoloji ve onu çevreleyen kurumsal altyapı olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Yaratıcı yıkımdan korkmayalım, özgür düşünceyi, bilimsel merakı ve teknik beceriyi ödüllendireceğimiz bir kurumsal yapı oluşturalım.
Geçen haftaki gelişmeler, bir kadim soruyu, ülkelerin zenginleşmesinde teknolojinin mi yoksa doğal kaynakların mı önemli olduğunu bir kere daha sorgulamamıza yol açtı.
ABD ve Çin arasında teknoloji ve ticaret alanında devam eden rekabetin son perdesi nadir toprak elementleri. Dünyada nadir toprak elementleri arzının yüzde 80’ini kontrol eden Çin, yarı iletkenler, elektronik, elektrikli araçlar, askeri donanım sektörleri açısından çok önemli olan elementlerin ihracatına kısıtlama getirdi.
Jeopolitik gerilimler, ticaret savaşları, ABD’de faiz indirimi beklentisi gibi endişeler ve belirsizlik unsurları bu sene başından itibaren altının yüzde 64 değer kazanmasına yol açtı. Geçen hafta rekor fiyat artışları sonrasında birçok ülkede altın kuyrukları oluştuğu haberleri dikkat çekti.
Teknoloji ve ekonomik büyüme
Doğal kaynaklar tabii ki önemli. Hele ki kısa vadede. Ama uzun vadede refahın kaynağını teknolojik ilerlemede aramak gerekiyor.
Alfred Nobel anısına verilen Ekonomi Ödülü’nün bu yıl Joel Mokyr, Philippe Aghion ve Peter Howitt’e verilmesi bu görüşün önemini perçinledi.
Bu ödül yeni bir teknolojik devrimin tam ortasındayken geldi. Yeni teknolojiler, özellikle de yapay zekâ (YZ) hem ABD ekonomisinin hem de dünya ekonomisinin içinde bulunduğu durgunluğun tam tersine muazzam dikkat çekiyor.
Geçen hafta yapılan IMF-Dünya Bankası toplantılarında IMF Başkanı Georgieva, YZ’nin ABD ve dünya ekonomisinin büyümesindeki önemini belirtti. IMF hesaplamalarına göre YZ’nin küresel büyümeye yıllık bazda yüzde 0,1 ile yüzde 0,8 arasında katkı sağlayabileceği öngörülüyor.
Georgieva, YZ yatırımlarında özellikle ABD’de patlama yaşandığını vurguladı. (Bu yıl şimdiye dek ABD hisse senetlerindeki artışın yüzde 80’i YZ şirketlerinden geldi.) Piyasada “inanılmaz bir iyimserliğin” olduğunu belirten Georgieva, YZ’nin katkısının sahadan gelecek verilerle gözden geçirilebileceğini ve aşırı iyimserliğin ileride bir düzeltme ile sonuçlanabileceği uyarısını da ekledi.
Bu uyarıların ne kadar haklı olabileceği teknoloji tarihine bakınca görülebiliyor. Teknolojik ilerleme yoluyla sürdürülebilir büyümenin ön koşullarını belirlediği için Nobel Ekonomi Ödülü’nün yarısını alan Joel Mokyr bir iktisat tarihçisi. Mokyr’in İngiliz Sanayi Devrimi üzerine gözlemleri, bugünün YZ devrimini yakalamak isteyen ülkeler için önemli dersler içeriyor. Mokyr’e göre Sanayi Devriminin dünyanın başka bir bölgesinde değil de Avrupa’da ve İngiltere’de yaşanmasının nedeni 1500 ile 1700 yılları arasında Avrupa’da filizlenen ve teknolojik ilerlemenin kültürel temellerini atan zihinsel ve kurumsal değişimler. Yoksa İngiltere’nin kömür madenleri değil.
Mokyr zihinsel dönüşümün altını çizerken, Aghion ve Howitt’in matematiksel modeli yaratıcı yıkım yoluyla sürdürülebilir büyümeye ışık tutuyor.
Teknolojik devrimler “kazananlar” kadar “kaybedenler” yaratıyor. Yeni teknolojileri geliştiren ve hızla benimseyenler büyürken, değişimi takip edemeyen eski firmaların battığı yaratıcı yıkım süreçlerinin düzgün yönetilmesi iktidarların ekonomi politikalarındaki en zorlu başlıklardan birisi. Firmaların teknolojik dönüşüme adaptasyonu uygun politikalarla desteklenmezse, kaybedenler kulübünün direnci ülkenin teknolojik devrimi ıskalaması ile sonuçlanabilir.
Türkiye için politika çıkarımları
Nobel Ekonomi Ödülü’nü bu sene ve geçen sene alan akademisyenlerin çalışmaları ülkeler için uzun vadeli refahın kaynağının teknoloji ve onu çevreleyen kurumsal altyapı olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Bu çalışmalardan Türkiye’nin teknolojik devrimi bu kez ıskalamaması için ne yapması gerektiği ortaya çıkıyor:
1 Kurumsal çerçeve: Yenilikçiliği destekleyecek sağlam bir hukuki ve kurumsal çerçeve oluşturmak.
2 Rekabet ve dışa açıklık: Yüksek koruma duvarlarından, seçici sübvansiyonlardan ve rekabeti engelleyen düzenlemelerden kaçınmak.
3 Entelektüel iklim: Akademik özgürlüğü, bilimsel merakı ve uluslararası bilgi akışını desteklemek, yenilik ve buluşlar için uygun bir kültürel iklim yaratmak.
4 Eğitimde dönüşüm: Ezberci bilgiye değil, teknik beceriye, analiz kapasitesine ve yaratıcılığa odaklanan bir eğitim sistemi oluşturmak…
Bunlar hep söyleyegeldiğimiz öneriler. Bu vesileyle bir kez daha hatırlatalım: Yaratıcı yıkımdan korkmayalım, özgür düşünceyi, bilimsel merakı ve teknik beceriyi ödüllendireceğimiz bir kurumsal yapı oluşturalım. Ancak o zaman bu teknolojik devrimde kendi yerimizi alabiliriz.









